AYŞE ŞAN: Feodal gericiliğin ve kaderin kurbanı efsanevi kürt kadın sanatçısı
Kürt müziğinin efsanevi kadın seslerindendi… Bugün 40’lı yaşlarda olan hemen bütün Kürtlerin ilk gençlik yıllarına onun şarkıları damgasını vurdu. İnsan duygusundan bir daha asla silinmeyecek olan bir mühürdü onun tınıları.
Yanık, kor gibi, kızıl kadife gibi bir sesi vardı. Bütün Kürdistan onun sesini duymak için elinden geleni yapardı, ama kimse bilmezdi yine de Eyşê’nin nasıl çileli bir hayat yaşadığı...
Oysa onun bütün yaşamı sürgünde geçmişti. Diyarbakır’dan Antep’e, oradan İstanbul’a, Almanya’ya, Bağdat’a, Hewler’e ve en sonunda yaşamını sonlandıracağı İzmir’e... Bir çile abidesi yaşamı vardı Ayşe Şan’ın. Aramızdan ayrılalı tam 10 yıl geçti. Ölümünden sonra da üzerindeki baskı ve şiddet sona ermedi. 1996 yılında yakalandığı kanser hastalığı nedeniyle İzmir’de yaşamını kaybeden Ayşe Şan’ın son isteği olan Diyarbakır’a gömülme vasiyeti de yerine getirilemedi henüz.
Çünkü Ayşe Şan, Kürtlerin yabancısı olmadığı baskı ve şiddete, gericiliğin dehşet verici öfkesine en sert biçimde maruz kaldı yaşamı boyunca. Bir insan için her zaman “çok ağır” gelecek olan hikayesi daha çocuk yaşında başlamıştı... Eyşana Kurd, Eyşe Xan, Eyşana Eli olarak ta tanınan, Qederê ve Dayikê gibi unutulmaz şarkılara da imza atan Ayşe Şan’ın hayatı, 1938 yılında Diyarbakır’da başladı. Babası da denjbêjdi ve küçük yaşta müzikle tanıştı.
Baba evinde kurulan dengbêj divanlarıyla yaşama gözlerini açan Ayşe Şan, sanat hayatına mevlitlerle, yani dini şarkılar söyleyerek başlar. Dokuz yaşında babasını yitiren Şan, çevresinin, kadınların şarkı söylemesine şiddetle karşı çıkması ve maruz kaldığı feodal baskılar nedeniyle genç yaşta Diyarbakır’dan ayrılarak Antep’in yolunu tutar. Antep’te sanat yaşamına ilk ciddi adımı atan Ayşe Şan, Kürtçenin yasak olması nedeniyle radyoda Türkçe şarkılar söylemeye başlar. İki yıl boyunca bunu sürdüren Şan, 1963 yılında sanatın merkezi olarak gördüğü İstanbul’un yolunu tutar.
İstanbul’da Kürtçe ve Türkçe konserler verir. İlk ünlenen şarkısı ‘Ez Xezalım’ adlı parçadır. Kısa süre sonra çıkardığı Kürtçe-Türkçe ilk kaseti, onun tüm Kürt illerinde tanınmasına yol açacaktır. Ancak Ayşe Şan’ın tanınması, onun üzerindeki baskıları azaltmaz, bilakis artırır. Kürtlere ve Kürtçe diline yönelik tehditlerin en şiddetli dönemi olan bu yıllarda baskılara daha fazla dayanamayan Şan, Türkiye’yi terk ederek Almanya ya gider. Sürgünde sanatını sürdürmeye çalışan kadın sanatçı, burada 18 aylık kızı Şahnaz’ı yitirince direndiği baskılara bir de duygu dünyasındaki büyük yıkım eklenir. Şan’ın dillere destan “Qederê” adlı parçası bu yıllarda yazılır ve söylenir.
Şan, Almanya’da geçirdiği bu dönemin ardından yeniden İstanbul’a döner. Başlangıçta iyi bir evlilik yapacak ve üç çocuk doğuracaktır ama İstanbul’daki yaşamı da hiç iyi gitmeyecektir. Üç çocuk sahibi olan Şan bu kez, Kürtçe söylediği şarkılar nedeniyle devletin baskı ve tehditleri ile karşılaşır. Bu sırada çocuklarının da kendisini yalnız bırakması üzerine 1979 yılında Bağdat’ın yolunu tutar.
CİZRAWÎ VE BERWARÎ İLE TANIŞMA
Ayşe Şan’ın bazı sanatçı arkadaşlarının yardımı ile Bağdat’ın Sesi Radyosu’nda Eyşana Eli adıyla sesini duyulmaya başlar. Dönemin Hewler Valisi’nin daveti üzerine Hewler’e giden Şan burada iki büyük Kürt sanatçısı, Mehmet Arif Cizrawi ve İsa Berwari ile tanışır. Cizrawi ve Berwari ile Güney Kürdistan’ın birçok yerinde konserler verir.
Ayşe Şan’ın hayatından etkilenen Cizrawi, ‘Le le le waye, Eyşane le waye, çav biçuke le waye..’ gibi Ayşe Şan’nın aşkını dilendiren şarkılar seslendirir.
Ayşe Şan, kardeş ve akrabalarının ölüm tehditleri yüzünden o çok sevdiği Diyarbakır’a hiç gidemez. Çünkü yakınlarına göre bir kadının, erkeklerin bulunduğu bir ortamda şarkı söylemesi büyük bir suçtur. Fakat bir tek annesi sahip çıkar Ayşe Şan’a, ancak ananın desteği de barış için yeterli olmaz. Kaldı ki ölümünden önce son kez kızını görmek isteyen anneye akrabaları izin vermeyecektir. Öfke bununla da bitmez ve bu feodal zihniyet, Ayşe Şan’a, annesinin mezarını ziyaret etmesi için bile izin vermez. Bu olay Ayşe Şan’ın hayatında büyük bir yara açar. Ayşe Şan, bu acısını, Kürtlerin belleğinde, müzik duygusunda derin izler bırakan ‘Dayike’ şarkısıyla dillendirir.
DAYİKÊ İLE ANALARIN ÇIĞLIĞINA DÖNÜŞTÜ
Ayşe Şan ‘Dayike’ ile tüm annelerin yüreğinin sesi olmuştur. Kendi yaşamında tanık olduğu Kürtlerin acı ve baskı dolu yaşamını şarkılarında dilendiren Ayşe Şan, yine de bütün acılarını vakur bir şekilde karşılayacak ve şunları söyleyecektir: “Ezilmişlik, kendisiyle beraber büyük acı ve keder yaratır. Eğer bizim de özgür bir ülkemiz olsaydı, halkımız da kendi değerlerinin kıymetini bilirdi. Biz halkımız ve ülkemizin ezilmişliğine feda olacağız...”
Ayşe Şan'ın acı ve keder dolu yaşamı yakalandığı amansız kanser hastalığı nedeniyle 18 Aralık 1996 tarihinde İzmir’de son bulur. Doğduğu yer olan Diyarbakır'da gömülmeyi vasiyet etmiş olmasına rağmen, bu isteği yerine getirilmez.
Ayşe Şan’ın belleklerde derin izler bırakan bazı şarkıları şunlardır: Lê lê bêmal, Lorkê lorkê, Daykê qurban, Qederê yar, Cemîle here were, Xezal, Lê lê dînê, Xivşê, Kirasê te melese, Yar Meyro, Derdê hewiyê, Hepsîyo, Min tu dibu, Memê Alan, Nazliyê ve Wey Saliho Kurmam...
DAYİKÊ
Şivan Parwer de dahil çok sayıda ünlü Kürt sanatçısının seslendirdiği Şan’ın Dayikê parçası:
Dayîkê qorban ava çemê Diyarbekir îro diherike leme leme eeee
Dayîkê qorban pêl li pêlê dixe davê keleme
Wele îro dayîka min nexweşe waya min turine
Hêsrê çavê mi dêrana xwedê weke baranê biharê diherike, nasekine
Hey wax dayê xerîbim dayê, hey wax dayê nemînim dayê,
Hey wax dayê bêkesim dayê, bê te kesê min nemaye li vê dunyayê ez bimrim dayê
QEDERÊ
Şan’ın her zaman dillerden düşmeyen parçası “Qederê”
Were yar... Qederê yar
Qederê şer bikim mîna qederê xelkê tu ji min re nebûy yar
Te ez kirim peyakê rêdurê westiyayî peyayê piyadar
Tu bûy siwarekî bi rim û bi mirzaq
Li ser pişta sêwîxelqê bûy siwar
Yar yar yar qederê
tuyê li dawiyê buye gurekî
siba tu birçî ye har yar yar yar.....